ISSN 2149-0287
Boğaziçi Tıp Dergisi - Bosphorus Med J: 3 (2)
Cilt: 3  Sayı: 2 - 2016
ORIJINAL ARAŞTIRMA
1.
Difüz Diyabetik Makular Ödemde İntravitreal Triamsinolon Asetonid Tedavisi
The Treatment of Intravitreal Triamcinolon Asetonide Injection In Diffuse Diabetic Macular Edema
Kürşad Ramazan Zor, Nesrin Tutaş Günaydın, Şeref İstek, Musa Karataşgüler, Ayşe Feyza Önder
Sayfalar 46 - 53
GİRİŞ ve AMAÇ: Diffüz diyabetik maküla ödemi (DMÖ) nedeniyle intravitreal 0.1ml/4mg triamsinolon asetonid (İVTA) uygulanan hastalarda enjeksiyonun görme keskinliği (GK) ve santral maküla kalınlıklarına (SMK) olan etkilerini araştırmak ve tedaviye bağlı komplikasyonları değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Diyabetik retinopatiye bağlı diffüz DMÖ nedeniyle 4mg/0.1ml triamsinolon asetonid uygulanan 72 hastanın 81 gözü çalışmaya dahil edildi. Snellen eşeli ile en iyi düzeltilmiş görme keskinlikleri (EDGK), göz içi basınçları (GİB), optik koherens tomografi (OKT) ile santral maküla kalınlıkları ve enjeksiyon komplikasyonları kaydedildi.
BULGULAR: İntravitreal enjeksiyondan önceki EDGK’leri ortalama 0.15±0.14 sıra idi. Birinci ay, 3. ay, 6. ay ve 1.yıldaki EDGK ise sırasıyla 0.25±0.18, 0.23±0.18, 0.22±0.19 ve 0.22±0.26sıra olarak bulundu. Preoperatif GK’ine göre 1. ay, 3. ay, 6. ay GK’de görülen artışlar
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulundu (p<0.001). Enjeksiyon öncesindeki maküla kalınlığı ortalama 459.45±129.0 μm iken, 3. ayda 301.52±136.58 μm ve 6. ayda maküla kalınlığı 351.56±135 μm ölçüldü. Preoperatif SMK düzeyine göre, enjeksiyon sonrası 3. ve 6. aylardaki maküler kalınlıkta görülen düşüşler istatistiksel olarak anlamlı bulundu (sırasıyla p<0.01, p<0.05). Seksenbir gözün 27’sinde (%33.3) GİB 21mmHg ve üzerine çıkarken, bu olguların tamamı medikal tedavi ile kontrol altına alınabildi. On yedi (%20.9) gözde katarakt izlenirken, 1(%1.2) gözde de psödohipopyon saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Diyabetik retinopatiye bağlı gelişen diffüz maküla ödemi tedavisinde intravitreal triamsinolon asetonid enjeksiyonu özellikle ilk 6 ayda görme keskinliğini arttırmakta ve santral makula kalınlığını azaltmaktadır. Ancak tedavinin en önemli komplikasyonları katarakt gelişimi ve göz içi basıncındaki artıştır.
INTRODUCTION: To research the effects of intravitreal 0.1ml/4 mg triamcinolon asetonid (IVTA) injection to visual acuity and central macular thickness in diffuse diabetic macular edema and to evaluate the treatment related complications.
METHODS: 81 eyes of 72 patients whom carried out intravitreal triamcinolon for diffuse diabetic macular edema with diabetic retinopathy were included in this study. Best corrected visual acuity (BCVA), intraocular pressure (IOP), central macular thickness (CMT) with optical coherence tomography (OKT) and complications of injection were recorded.
RESULTS: Mean BCVA, before intravitreal injection was 0.15±0.14. First month,3.,6. month and 1. year BCVA was 0.25±0.18, 0.23±0.18, 0.22±0.19, 0.22±0.26, respectively. BCVA increased significantly at 1.,3.,6. month. Mean CMT was 459.45±129.0 μm before injection, at 3. and 6.months CMT were measured 301.52±136.58 μm and 351.56±135 μm, respectively. According to the level of preoperative CMT, at 3.and 6. month after injection decline of CMT was statistically significant (respectively p < 0.01,p < 0.05). Intraocular pressure exceeded 21 mmHg in 27 of 81 eyes (%33.3), but all were controlled by topical medical treatment. Cataract was recorded in 17 eyes (20.9%) and pseudohypopion was seen in only 1 eye (1.2%).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Intravitreal triamcinolon asetonid injection improved visual acuity and decreased central macular thickness in the treatment of diabetic retinopathy releated diffuse macular edema. However, the most important complications are cataract development and intraocular pressure elevation.

2.
Postmenapozal Hastalarda Endometriyal Biyopsi Patoloji Sonucu Tanı için Yetersiz Materyal Olarak Değerlendirilen Hastaların Klinik İzlem ve Sonuçları
Clinical Outcomes of Postmenopausal Patients With Insufficient Sample From Endometrial Biopsy
Mehmet Akif Sargın, Murat Yassa, Adnan Somay, Emrah Ergun, Emrah Orhan, Niyazi Tuğ
Sayfalar 54 - 59
GİRİŞ ve AMAÇ: Dilatasyon&küretaj, Pipelle ile aspirasyon ve histeroskopik biyopsi yöntemleri endometriyal örnekleme için sıklıkla başvurulan yöntemlerdir. Pipelle ile ofis endometriyal biyopsisi histereskopik prosedürler ve dilatasyon&küretaj tekniğine göre zaman, maliyet hasta konforu ve anestezi açısından avantajlıdır. Özellikle polip gibi lokalize lezyonlarda, postmenopozal hastalarda ve teknik yetersizlik gibi durumlarda yetersiz doku örneklemesi görülebilir. Bu çalışmada postmenapozal hastalarda tanı için yetersiz materyal elde edilen hastaların klinik izlem sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2014 ile Mayıs 2016 tarihleri arasında postmenapozal hastalara yapılan yapılan endometriyal biyopsi işlemleri sonrası patolog tarafından sonucu “Tanı için yetersiz materyal” olarak raporlanan 161 postmenapozal hastanın tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi. Tanımlayıcı istatistik yapılarak veriler ortalama±standart sapma olarak belirtildi.
BULGULAR: Klinik pratiğimizde yetersiz materyal oranı %5.9 olarak bulundu. Hastaların ortalama endometriyal kalınlıkları 6,88 ± 3,76 mm olup, 104 (%64.5) hastada endometriyum kalınlığı ≤4mm olarak ölçülmüştür. En sık ilk endometriyal biyopsi endikasyonu postmenopozal kanama (n: 85,%52.7) ve postmenopozal asemptomatik endometriyal kalınlık artışıdır (n: 39,%24.2). 69 hastaya (%43) ikincil endometriyal örnekleme yapıldı. Histopatolojik inceleme sonuçlarında endometriyal kansere rastlanmamış olup, en sık karşılaşılan patolojik tanı atrofik/inaktif endometriyum’dir (n=34, %49.2).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Endometriyum kanserleri en sık görülen jinekolojik malignitelerdir. Erken ve doğru tanı hastalığın prognozu için önemlidir. Pipelle ile yapılan biyopsilerde sonucu “yetersiz materyal” şeklinde raporlanan hastalara malignite ekartasyonu için tekrar uygun bir örnekleme yapılmasını öneriyoruz
INTRODUCTION: Dilatation&curettage, aspiration biopsy with Pipelle and hysteroscopic biopsy are oftenly used as uterine sampling procedures. Office endometrial biopsy with Pipelle has advantages over dilatation&curettage and hysteroscopy with regard to time, cost, patient comfort and required anesthesia. Insufficient tissue sampling can be seen in postmenopausal patients, technical difficulties and particularly in existance of localised lesions such as polyps. In this study, clinical results of postmenopausal patients whom pathological diagnosis was unsuccessful due to insufficient endometrial tissue sampling are evaluated.
METHODS: Medical records of 161 postmenopausal patients who have underwent to endometrial biopsy and resulted with “insufficient tissue sampling” between January 2014 and May 2016 were retrospectively analyzed. Descriptive statistical analyzes were performed and defined with mean±standart deviation.
RESULTS: Insufficient material was found %5.9 in our clinical practice. The mean endometrial thickness was 6,88 ± 3,76 mm and endometrial thickness were ≤4mm in 104 (%64.5) patients. The most common first endometrial biopsy indications were postmenopausal bleeding (n: 85,%52.7) and postmenopausal asymptomatic endometrial thickness (n: 39,%24.2). Secondary endometrial biopsy was performed to 69 (%43) patients. Among those, endometrial cancer was not found in any patients. The most common pathologic diagnosis was atrophic/inactive endometrium (n=34, %49.2).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Endometrial cancers are the most common gynecological malignancies. Early and accurate diagnosis is important for the prognosis. We therefore suggest that a proper endometrial biopsy should be repeated to exclude malignancy in patients who were pathologically defined as insufficient tissue sampling for diagnosis.

3.
İdeal Isı Monitorizasyonu, Nasıl?
Ideal Temperature Monitoring, How?
Güldem Turan, Berna Ayanoğlu Taş, Mustafa Gazi, Emek Yılmaz, Nur Akgün
Sayfalar 60 - 63
GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakımda ısı monitorizasyonun güvenilir olarak yapılması önemlidir. Uygulama kolaylığı ve kontaminasyon riskinin azlığı nedeniyle temassız infrared ölçüm yöntemi tercih edilmektedir. Çalışmamızda; yoğun bakımda ısı monitorizasyonunda, özofagial, timpanik ve temassız ısı ölçümlerinin uygulama ve güvenirlilik açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Kliniğimizde yatan hastalardan yapılan eş zamanlı özofagial, timpanik ve temassız 265 ısı ölçüm değeri kaydedilerek istatistiksel olarak korelasyonları değerlendirildi. Çalışmamızda; kor ısısına en yakın ölçümü vermesi açısından timpanik ısı ölçümü, uygun kalibrasyon ve koşulların sağlanması şartıyla daha güvenilir bulundu.
YÖNTEM ve GEREÇLER:
BULGULAR:
TARTIŞMA ve SONUÇ:
INTRODUCTION: It is vital to carry out reliable temperature monitarization during intensive care. Non-contact infrared measuring method is usually preferred due to ease of application and less risk of contamination. In this study, we aim to compare esophageal, tympanic and non-contact infrared temperature monitorization during intensive care in terms of implementation and reliability. Among the patients in our clinic, 265 esophageal, tympanic and noncontact temperature values are recorded simultaneously and their statistical correlations have been evaluated. In our study; tympanic temperature measurement is considered more reliable as it provides the closest measurement to core temperature on condition that appropriate calibration and conditions are granted.
METHODS:
RESULTS:
DISCUSSION AND CONCLUSION:

OLGU SUNUMU
4.
Omuz Ağrısı ile Gelen Multipl Myelom Olgusu
Patient with Multiple Myeloma Presenting as Shoulder Pain
Pınar Akpınar, Afitap İçağasıoğlu, Feyza Ünlü Özkan, İlknur Aktaş
Sayfalar 64 - 66
Multipl myelom (MM) kemiğin en sık görülen malign tümörüdür. Lokalize ya da yaygın iskelet sistemi ağrılarının eşlik ettiği kemik tutulumları karakteristiktir. Kemik lezyonları hastaların %93ʼünde multipl, %3ʼünde ise tek lezyon olarak saptanır. Kliniğimize omuz ağrısı ile başvuran ve patolojik fraktür saptanan bir MM olgusunu sizlere sunmayı amaçladık. Olgumuz omuz ağrısı nedeni ile tedavi edilmiş olup şiddetli ağrı nedeni ile çekilen humerus grafisinde patalojik fraktür saptanmıştır. Multipl myelom, iskelet sistemi ağrılarında, ilk anda tipik bulgular olmasa bile ayırıcı tanıda göz ardı edilmemesi gereken önemli bir patolojidir.
Multiple myeloma (MM) is the most common malignant bone tumour. It is characterised by the bone involvement accompanied by local or general skeletal system pain. Bone lesions are observed in patients at the rate of 93% as multiple and 3% as solitary. We aim to present a case with MM who has applied to our clinic with shoulder pain, and has been diagnosed with pathological fracture. The patient has received teratment for shoulder pain and pathological fracture has been diagnosed via humerus radiography taken due to severe pain. Even though multiple myeloma may not indicate typical signs in the beginning, it is an important pathology that should never be ignored during definitive diagnosis.

5.
Kurşun Adres Sormaz: Bir Acil Ortopedi Deneyimi Ateşli Silah Yaralanması Olgusunda Mermi Çekirdeğinin İlgi Çekici Lokalizasyonu
The Amazing Journey of the Bullet: The Remarkable Location After A Gunshot Injury
Barış Yılmaz, Evrim Şirin, Mustafa Vezirhüyük
Sayfalar 67 - 70
Ateşli silah yaralanmaları acil servislerde sık görülen yaralanmalardır. Bu tip yaralanmalarda özellikle ateşli silahın tipi, atış mesafesi, hedefe giriş - çıkış yolları ve yaralanma şekilleri son derece önemlidir. Olgumuzda ateşli silah yaralanması sonrası vücuda giren mermi çekirdeğinin sol femur başı içerisindeki ilgi çekici lokalizasyonu ve takipleri değerlendirilmiştir.
Gunshot wounds are commonly seen as the types of injuries in emergency departments. In this type of injury, especially the type of firearm, shooting distance, destination entry - exit routes and the types of injuries are extremely important. In our case, in the head of the left femur of the bullet entering the body after a gunshot wound in attractive localisation and tracking are evaluated.

DERLEME
6.
Koagülasyon Mekani̇zmaları ve Anti̇koagülan İlaçlar
The Mechanism of Coagulation and Anticoagulant Drugs
Güldem Turan
Sayfalar 71 - 75
Hemostaz kan kaybının önlenmesiyken, tromboz kontrolsüz hemostaz olarak tanımlanabilir. Damar zedelenmesi durumunda hemostazın sağlanabilmesi için devreye giren mekanizmalar; primer hemostazda; endotel vazokonstriksiyonu, trombosit göçü ve kümelenmesidir. Hemostaz primer mekanizmalarla sağlanamazsa; sekonder hemostaz devreye girer. Sekonder hemostaz pıhtılaşma proteinlerinin devreye girmesiyle intrensek ve ekstrensek yol üzerinden sağlanmaktadır. Hemostaz sisteminin pek çok aşamasında karşıt sistem olan fibrinolitik sistemin dengeleyici etkisi bulunmaktadır. Bu sayede mekanizma bir denge içinde işlev görmektedir. Antikoagülan ilaçlar tarihsel gelişimleri içinde heparin, warfarin, düşük molekül ağırlıklı heparin ve yeni kuşak oral antikoagülanlar olarak tedavide yerlerini almışlardır. Bu makalede; koagülasyon mekanizmaları ve antikoagülan ilaçlar değerlendirilecektir.
While the hemostasis is prevention of blood loss, trombosis can be defined as uncontrolled hemostasis. The mechanisms activated to achieve hemostasis in case of vessel injury are endothelial vasoconstriction, platelet immigration and aggregation for primary hemostasis. If hemostasis can not be achieved by primary mechanisms; secondary hemostasis activated. Secondary hemostasis is provided through intrinsic and extrinsic pathways by activation of clotting proteins. There is a stabilizing effect of fibrinolytic system, which is the opposite system, in many stages of hemostasis system. Thereby the system functions in balance. In the historical development of anticoagulant drugs; heparin, warfarin, low molecular weight heparin and new generation oral anticoagulants took their place in treatment. In this article; coagulation mechanisms and anticoagulant drugs will be reviewed.

LookUs & Online Makale